GAZZE HİCRETİ: DÜŞÜNÜLMESİ BİLE SİYONİST TEZE ÇANAK TUTMAKTIR
Gazze son durum ne kimsenin umurunda değil. Filistin: Tarihin Aynasında Bir İhanet Tablosu başlıklı yazım, 07.02.2025 tarihinde yayınlanmıştı. Yazımın ara başlıklarından birisi de Türkiye’deki STK’ların Pasifliği: İslami Hassasiyet mi, Konformizm mi? idi. Yayınlandığı tarih itibarıyla İsrail ve ABD’nin Gazze’yi boşaltma planına Türkiye’deki STK’ların potansiyel tepkilerine dair ironiyi de içeren bir bölüm idi. Üzülerek belirteyim ki maalesef iki ay gibi kısa bir süre içerisinde ironi gibi görünen durum, bugün artık maalesef gerçekliğe dönüşme ihtimali yüksek bir olguya, uluslararası bir soruna doğru evrildiğini görmekteyiz.
Filistin İsrail çatışması ile ilgili son dönem dikkat çekici yazılardan birisi Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Taha Kılınç’ın 9 Nisan 2025 tarihli Gazze ve Hicret başlıklı yazı oldu. Bu konunun hem Türkiye’de hem de dünyadaki bazı STK’ların Gazze’nin boşaltılması fikrinin artık iyiden iyiye gündeme alındığının göstergesi olarak ortaya çıktı.
üHer ne kadar Taha Kılınç yazısında bir toplantı esnasında konuşulan konuları aktarır cümleler kurup nötr duruş sergiliyor izlenimi verse de kendi görüşünün ne olduğunu ortaya koyan son paragraf cümlesinde Gazze’lilerin hicret ettirilmesini gündeme getirenlerin de haklı olma ihtimalinin dikkate alınması gerektiğini vurguluyor. Türkiye STK tepkisinin hangi boyutlarda olduğunu ortaya koyması bakımından önemli bir gösterge.
Yazarın kitaplarından ve diğer yazılarından Filistin ve Gazze meselelerine duyarlı olduğunu, Siyonist işgal planına karşı durumunu kamuoyu yakinen bilmektedir. Ancak meselenin tam özü de buradadır. Hassasiyeti yüksek birisinin en başta Gazze ve hicret kelimesini yan yana getirmesi bile bizim Türkiye’deki STK’ların ve hükümetlerin Filistin, Gazze ve Kudüs politikalarına getirdiğimiz eleştirileri haklı çıkaracak cinstendir. Şöyle ki;
TÜRKİYE’DEKİ STK’LAR VE HÜKÜMETLER: GERÇEKTEN NE YAPIYORLAR?
Gazze hicret tartışmasını açmak, Gazze ile hicreti yan yana kullanmak, Roma Valisi Titus’un intikamını Gazzelilerden alma girişimlerini Siyon’a dönme planlarının kabul edilebilirliği üzerinden konuşmaktır ki, dünyada Yahudiler sürgün olduğu tüm tarihî süreç boyunca Müslümanlar Yahudilere sürgüncü ve soykırımcı davranmamıştır. Bir tek örneğini bile veremezler. Buna rağmen Müslümanlar üzerinden sürgünün intikamını almak ancak Siyonist tezleri kabul etmek anlamına gelir.
İkinci bir yönü de kendilerince “bir şeyler yapılmalı artık” diyenler (ki biz onları STK’lar ve hükümetler olarak nitelemiştik) İslami hassasiyetleri kendi irade ve arzularına göre yorumluyorlar. Yorumları da ancak ve ancak kendi iktidarlarının devamını sağlayacak unsurları içeriyor. Bu bağlamda hiçbir kişi ve kesimin İslami öğretileri kendi çıkarlarına şöyle ya da böyle hizmet edecek şekilde kullanması dinî, insanî, ahlaki ve vicdanî değildir.
Üçüncü yönü ise hem ülkemizde hem de diğer Müslüman ülkelerde “retorik (söylem) ile gerçeklik” arasındaki mesafenin ne kadar açık olduğunun ortaya çıkmış olmasıdır.
Tarihçi olarak Taha Kılınç’ın yazısını ilk okuduğumda doğrusu aklıma ilk gelen STK’lar için öngördüğüm üçüncü adım olan “Yıkım ve sürgün başlangıcı sonrası Filistinliler yaşayamaz hâle gelince: ‘Hastaların ve çocukların güvenli bir ortama ihtiyacı var. Girişimlere başladık, bölge ülkeleri ile çok verimli görüşmeler yapılıyor.’” cümlem olmuştu. Düşündüm, haksızlık etmeyeyim, Taha Kılınç bu konularda hassas birisidir dedim ve şöyle demek istiyor da olabilir diye düşündüm. Gazze halkının başka bir coğrafyaya taşınması fikri, “insan hayatı topraktan daha değerlidir” mantığını dikkate alıyor olabilir. Neticede İslam tarihinde çeşitli yerlere hicret vuku bulmuştu. Arap dünyası ve diğer birçok Müslüman ülkenin yöneticilerinin ikiyüzlülüğü ortaya çıksın. Geçici bir sürgünde bile bu konuda sonuç alınamayacağını anlasınlar diyor olabilir. Bir de önemli bir konuya daha işaret ediyor olabilir; o da Gazze halkı ne istiyor, ne diyor’a kimse bakmadan dışarıdan ahkâm kesiyorlar diyor olabilir diye düşündüm. Belki başka şeyler kast etmiş olabilir, bağışlasın.
RETORİK VE GERÇEKLİK ARASINDAKİ UÇURUM DERİNLEŞİYOR
Ancak sonuçları şunlar olur. Yukarıda ifade ettiğimi tekrar pahasına yeniden ifade edeyim. Gazze ve sürgün kelimesini yan yana kullanmak bile başlı başına Siyonist tezleri kabul, çanak tutmak, dikkate değer kabul etmek anlamına gelir ki Gazze’de olması gereken tek durumun İsrail’in derhâl soykırımları durdurup işgale son vermesinden başka bir şey bu aşamada asla ve asla gündeme gelemez, getirilemez. Eğer böyle bir şeyleri konuşmaya başlarsanız;
- Demografik işgale cevaz verirsiniz. Bir takım kişi ve kurumlar “bunları konuşuyor” diyerek meseleyi başka yere çeker. Kayıtsızlık oluşturur.
- Siyonist genişlemeye cevaz vermiş olursunuz. Önce tüm Filistin topraklarına, sonra da gözünü diktiği her yere genişler. Haberiniz olsun.
- Ahlaki sorumluluğu basite indirgemiş olursunuz. Verirsiniz parasını (fitre, zekât, sadaka) vicdanınızı rahatlatırsınız, devlet olarak bulursunuz bir fon, geçer gider (mi?)
- Toprağın terki aynı zamanda, İslami aidiyetin kaybıdır. Kudüs ve Filistin ümmetin ortak meselesidir. Buradaki kayıp Doğu Türkistan’ın da kaybıdır. Tıpkı Endülüs’te olduğu gibi. Bu toprakların kaybı, sadece bir coğrafya sorunu değil, Müslümanların kimlik ve izzet meselesidir.
GAZZE’NİN DÜŞÜŞÜ ÜMMETİN İMTİHANIDIR
Tarihçi ve arşivci olarak bıkmadan usanmadan tekrar tekrar söyleyelim: Gazze düşerse, sıradaki Türkiye ve diğer Müslüman toprakları olacaktır. Bugün sessiz kalanlar, yarın kendi vatanlarını kaybettiklerinde “Keşke…” demekle yetinecekler. Müslüman ülkeler ve Kudüs, konusunda bilginiz, hassasiyetiniz, siyasi düşünceniz ne olursa olsun Ümmet-i Muhammed, tarihin kendisine yüklediği sorumluluğu yerine getirmek zorundadır.
YORUMLAR