✍️ | Av. Faruk ÜLKER yazdı…
Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde bir çok yerel yönetim yetkilileri ve Gazi Meclisimizde, pkk’nın siyasi kolu dem partisinin vekillerinin ağız birliğiyle söyledikleri sözlerin yoruma bile ihtiyacı olmadığı açıktır. Bir’den 100’e kadar saymasını bilen herkesin anlayacağı açık ve nettir.
Tüm etnik bölücüler;
“…Artık yerel yönetimler bizden sorulur, her türlü güç bizdedir. Bölge bizden sorulur. pkk örgütümüz ve onun türevleri ile, kurulan Kürdistan’ın güvenlik güçleri de biziz.
Şimdilik ve geçici olarak kontrol işgalci Türk devletinde görülse de ve şeklen bayrak dalgalandığına bakmayın. Şimdilik alıştırma aşamasındayız. apo’yu zaten devlet bahçeli KURUCU ÖNDER olarak kabul etmiştir. AKP zaten çoktan kabul etmiştir. TC’nin Vali ve Kaymakamları artık etkisiz elemanlarıdır…’’
Bir zamanlar Türk Devleti ve milletinin bölünmez bütünlüğünün ve milliyetçilik düşüncesinin kalesi sayılan MHP, şimdilerde bir numaralı bölücü terör örgütünün koruyucusu ve sözcüsü durumuna getirilmiştir.
Devlet Bahçeli’nin önce kendisinin dönüşmesi (esasen aslına rücu etmiştir) sonra da partiyi devşirmesi ile, bu kişinin, öcalan’’ı Mecliste konuşmaya davet etmesi ile taşlar iyice yerinden oynamıştır.
mhp’den fethi yıldız, ak partiden hüseyin yayman ve dem partisinden gülistan kılıçkoçyiğit, millet vekilleri apo’nun ayağına “Milli dayanışma kardeşlik ve demokrasi komisyonu’’ adına 50 bin kişinin katiliyle yapılan 3 saatlik görüşmede öne çıkan başlıklardan, öcalan’ın serbest bırakılması ve Kürt halkının anayasal ve resmi olarak tanınması istekleri ön plana çıkmıştır… ( Bazı özel isimler bilerek küçük harflerle yazılmıştır)
Bizler buna benzer manzarayı işgal yıllarından biliyoruz. Tarih sanki yeniden tekerrür etmektedir. Değişen Türklük düşmanlarının isimleridir sadece…
O dönemin hükümeti 1919’da İZMİR’i işgal eden Yunan sürülerine karşı gelinmemesi için bütün askeri birliklere emir olarak bildirilmiştir. Bu da yetmediği gibi padişah yanlısı aldatılmış ve kandırılmış zavallı Türk halkı, bazı subaylarımızı atlarından zorla indirterek kendi elleriyle Yunan subaylarına teslim etmişlerdir.
Neymiş o, başta İngiltere’nin desteklediği Yunan sürüleri Padişahın ordusuymuş ta, Anadolu’yu işgal eden Yunanlılar, Kuvâ-yi Milliyecilerden ( milliyetçilerden) kurtaracaklarmış!
Böylece ihanet en yüksekten, tabana kadar yayılmıştı. Güya o zamanlar da, şimdiki gibi aynı teranelerle mazlum millet aldatılmaya çalışılmıştır.
Efendim kan akmasın, analar ağlamasın mış!.. Peki kan akmadı mı, analar ağlamadı mı? Bu soruyu tarihe sorun…
Neticede işgal edilen ve bölünmeye çalışılan bir ülkenin kurtarılması ve dün olduğu gibi bugün de ihanete karşı durulması için elbette analar da ağlayacak babalar da ağlayacak. Yeter ki Türk tarihinin temel parolası olan, ‘’ Devlet’i ebet müddet’’ yıkılmasın ve ayakta kalsın…
Dün tarihte yaşanan aynı benzer sessizlik ve duyarsızlık bugün de yaşanmaktadır. Dün olduğu gibi bugün de; ‘’ kan akmıyor ki daha ne olsun’’ diyerek kendi elleriyle devletimizin ve milletimizin bölünmesine aldırış etmeyerek, ses çıkarmayarak adeta bölünmeye razı olmamız için her türlü yayınlarla, manipülasyonlarla millet aldatılmakta ve seyretmektedir!..
Tekerrür eden tarih çizgisinde millet olarak biz bu filmi seyretmemize rağmen gerekli ve yeterli dersi almadığımız ortada sanki…
Dün de, 1915’den önceki yıllarda, öyle din adamları, müftüler, hacılar, hocalar, toplumda alim sıfatlı görünenler, ülkemizin himayesini İngilizlere mi, yoksa Amerikalılara mı bırakalım yarışına girdikleri bilinmektedir.
Hatta öyle ki ; tam bir teslimiyet içinde olan Padişah Vahdettin’in, Türk vatanı ve ülkesini istediği gibi ve onların istediği şartlarla, 15 yıllığına yönetmesi için İngilizlere teslim etmek istemesini İngiltere hükümeti ve Avam kamerası şaşkınlıkla ve hayretle karşılamışlardır.
Bu yüzden biraz da başta Rusya olmak üzere diğer ülkelerin baskısından çekindikleri için bu iğrenç teklifi kabul etmeye yanaşamamışlardır…
Çaresiz kalmış, uyutulmuş, uyuşturulmuş ve kandırılmış halk ise; ‘’Padişahımız, velinimetimiz, İslam’ın sancaktarı ve halifesinin bir bildiği vardır düşüncesiyle, o devlet aklıdır…’’ aldatmacasıyla bu aşağılık ve iğrenç teslimiyeti bile sorgulanamamıştır…
İşte bu yüzden; İngiliz gemisiyle kaçan Padişah kutsanmış, ülkeyi İngiliz, Yunan, İtalyan, Fransızlardan kurtaran Kuvayı Milliye Güçleri ve Gazi Mustafa Kemal’i ise hain ilan etmişlerdir!.. Düşünce sistemi bugünkü yaşananlarla aynısı ve tıpkısı gibi benzerlikler mevcut olduğu görülmektedir!..
Bölücü başı katil apo’nun kurucu önder ilan edildiği bu günlerde, bölünmeye karşı duran vatanseverler nerdeyse hain ilan edilmektedirler!
….
Neden yazıyoruz bunları? Aynı sessizlik ve karşı çığlıklar şimdi de yaşanıyor. Şimdikiler de aynısını söylüyorlar.
“….Analar göz yaşı dökmesinler, ( kimse anaların ağlamasını istemiyor, isteyen şerefsizdir..) Demokrasi , eşitlik getireceklermiş te, Özerklik olursa ne olacakmış? Anayasada Kürt kimliği tanınırsa ve Kürtçe eğitim dili olursa, anayasa değişirse ne olacakmış! Türkiye büyük ve kadim devletmiş, ülke bölünür diyenler hayalperest kişilermiş!…”
İşte bugün oynanan senaryonun yazarları ile; dünkü söylenenlerin aynısıyla tekrar etmektedirler…
“Ademi merkeziyetçiler, II Cumhuriyetçi ve Yeni Osmanlıcılar…’’ dün olduğu gibi, kendilerini bir kısmı dindar, bir kısmı da milliyetçi göstererek tiyatroya devam edilmektedir.
Şimdi çok barışseverlere, süslü ve yaldızlı kaçamak ve içi boş kelimelerin büyüsüne kapılanlara soralım bakalım. Bu ülkede Kürt dediğimiz vatandaşlar ne isteyip te yapamamışlar ve ayrımcılık mı yapılmıştır.?
Meclisimizde 327 tane Kürt asıllı milletvekilinin olduğu bir ülkede hangi Kürt vatandaşımız birinci sınıf vatandaş değildir? İçlerinden Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay başkanı, Meclis başkanları, kuvvet komutanlarının yapıldığı bir ülkede, hangi hakları kullanmaktan men edilmişlerdir…
Esasen sahnede dokunulmazlık tiyatrosu oynanıp, gizli ve açıklanamayan görüşmelerde ‘’İSRAİL VE ABD GÜDÜMLÜ BÜYÜK KÜRDİSTAN’’ inşa edilmekte olduğunu bilmeyecek ve anlamayacak kadar bizlerin aptal olduğunu mu düşünmektedirler!..
pkk’nın basına yansıyan isteklerinde, petrolden ve sulardan pay istenmesi, özerklik talepleri, devletimizin içinden yeni bir devlet çıkarmak, bayrağımızın yanında yeni bir bayrak dalgalandırmak, topraklarımızın içinden toprak koparmak, yeni ve ayrı bir devlet kurmak değil de nedir?!.. Soruyoruz nedir?
Kimse sihirli , yaldızlı ve boyası aldatma olan söylemlerin arkasına sığınmasın. Herkesten fazla barış istemeyen namerttir.
Ama böyle değil, teslimiyetle değil. Koskoca Türk devletini ve dünyanın en güçlü Türk ordusunu terör örgütü çapulcularının karşısında küçük düşürmeye, yenilmiş muamelesi gördürmeye kimsenin buna hakkı yoktur.
Türk ordusu savaş mı kaybetti? Esasen savaş ordular ve milletler karşısında olur. Bu çapulculara Türk ordusu başarılı operasyonlar ve eylemler yapmış olup hepsini dize getirmiştir.
Neymiş efendim. Analar ağlamasın… Tamam kimse analarımızın ağlamasını istemiyor. Ama böyle değil. 1040 Dandanakan savaşında, 1071 Malazgirt savaşında Alparslanın orduları bu toprakları vatan yaparken analar göz yaşları dökmeden mi yaptı? Romen Diyojen’in ordusu anaları ve babaları olmayan orduyla mı savaştı?
Fatih Sultan Mehmet’in ordularında ki Türk askerlerinin ana ve babalarının yürekleri yanmasaydı, bu ordu ve bu millet Peygamber Efendimizin (SAV) övgüsüne mazhar olabilir miydi?
Niğbolu, Varna savaşlarında, Viyana kuşatmasında, Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da analar ağlamasaydı, vatan toprakları olacak mıydı?
1492’de şehrin anahtarlarını vererek , Endülüs devletini teslim eden komutanın annesinin oğluna verdiği ders meşhurdur :
“Ağla oğlum ağla, erkekler gibi savaşmadın, şimdi otur kadınlar gibi ağla!’’ ibretli sözünü bilmem açıklamaya gerek var mı?
Şimdi bu günlerde vatanımızı bölmeye çalışanlar, Alparslan’nın vatan yaptığı topraklarda, Alparslan’ın torunlarının gözlerinin içine bakarak, topraklarımızı ve devletimizi bölmek, parçalamak için, demokrasi , eşit vatandaşlık gibi efsunlu kelimelerle 1000 yıllık topraklarımızdan hükümranlık haklarımızdan vazgeçmemizi talep etme cüretini göstermektedirler.
Bu talepler maalesef ‘’yerli ve mili, dindar ve milliyetçi’’ paravan işbirlikçiler, ABD, İsrail ve emperyalist devletlerin de baskılarıyla ittifak halinde yapılmaktadır…
Yazımızdan kimse pireden yağ çıkarmaya çalışmasın… Eğer tüm analar gerektiği zaman göz yaşları dökmeseydi tarihte hiçbir devlet olmazdı.
Türkiye de olmazdı. Aynı şekilde, ne Rusya, ABD, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Almanya… gibi devletler varsa onların da analarının göz yaşları akıtmaları sonucunda var olmuş devletlerdir…
‘’Analar ağlamasın, terörsüz Türkiye…’’ tabi ki ağlamasın, hiç kimsenin anası… Diz çöktürülmüş teröristlerle masa başında, pazarlık yapılırsa, verilen her tavizlerle ve ABD’nin dümen suyuna girilirse, daha da çok anaların ağlayacak olduğu unutulmamalıdır…
Eğer bu vatan topraklarında yaşayacaksak; gerekirse sadece analarımız değil, hepimiz de ağlamasını bilecek kadar duyarlı, şuurlu ve her karış toprağı için dün olduğu gibi bugün de kanlarımızı dökmeye hazır olduğumuzun bilincinde olamazsak, gerisini okuyucularımız anlar artık…
Şair, Mithat Cemal Kuntay’ın söylediği gibi:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
…..
Etnik bölücü Kürtçü teröristlerin zihin arkalarında, TÜRKSÜZ ANADOLU veya Türk’ün azınlığa düşürüldüğü bir Anadolu, kantonlardan oluşmuş veya federal devletlere ayrılmış bir Anadolu özlemi içerisinde oldukları açıktır.
Lozan’ın rafa kaldırılarak yeni bir SEVR haritası beklentisi içinde olanlara ve bunların tüm siyasi aparatlarına eğer sandıklarda bunların hesabı sorulmazsa, Türk milleti dönüşü olmayan son viraja girecektir…
Kısaca; İYİ SEYİRLER TÜRKİYE…
