✍️ | Songül Kılınç /Konum TV
Dillere Düşürülen Eğitim-Öğretim
“Okuyup da ne olacak?”
Artık çokça duyduğumuz bu söz, çocukların küçücük yaşlarda okumanın gereksiz olduğu düşüncesine kapılmalarına sebep oluyor ve okumak istemiyorlar.
Eskiden çocuğunu okutmayan aileleri ikna etmek için veli çağrılır ya da evine gidilirdi. Şimdi ise okumak istemeyen çocuğu ikna etmek için uğraşıyoruz. “Okuyanları görüyoruz öğretmenim; hepsi markette çalışıyor. Okumadan da çalışabilirim, niye uğraşayım?” diyor ve çevresindeki örnekleri sıralıyor. Kelimeler kifayetsiz kalıyor, susuyoruz.
Veli geliyor, karşına oturuyor, ayak ayak üstüne atmış… “Ben ilkokul mezunuyum; şöyle kazanıyorum, böyle kazanıyorum. Okumuşlar benim altımda çalışıyor; paralarını ben ödüyorum. Şu kadar mühendisi çalıştırıyorum. Benim bildiğimi hiçbiri bilmiyor; ben öğretiyorum. Boşuna okumuşlar dört yılı.” diyor. “Lise bitirip gelse işi öğretirdim.” deyip küçümsemesi insanın kanına dokunacak cinsten.
Okumuşu ve okuyanı küçümseyen daha nice cümleyi gün içinde duyuyoruz. “Neden mühendis alıyorsunuz o zaman? Lise mezunu alın.” dediğimde ise, “Çalıştırmak zorundayım, devlet zorunlu kılıyor.” cevabını alıyorum.
Yine bir etkili ders çalışma seminerindeyiz. Bir öğrenci elini kaldırdı (18 yaşında).
“Buyur…”
“Hocam siz okumuş da ne olmuşsunuz? Dershane öğretmeni…” (Bu arada küçümsediği insanlardan ders almak için dünyanın parasını ödüyor.)
“Ben okumayacağım.”
“Neden?”
“Benim amcam ilkokul mezunu müteahhit, çok zengin. Abimin biri inşaat mühendisi, diğeri mimar; onun yanında maaşla çalışıyorlar. Ablam fen bilgisi öğretmenliği mezunu; devlet okulunda ücretli öğretmenlik yapıyor, asgari ücretten bile düşük maaşla. Ne gereği var okumanın?” Tabii söyleyecek söz yoktu ve sustum.
Biri baba, diğeri ise bir öğrenci… Kelimeler sükût ediyor.
Gelelim eğitimin öğretimin geldiği noktaya…
Okuyanın değersizleştirildiği, hor görüldüğü bir dönemdeyiz. Zannetmiyorum ki hiçbir devirde eğitim bu kadar değersizleşmiş olsun. Buraya gelmenin birçok sebebi var.
Öncelikle işsizlik oranını az göstermek için ihtiyacın on katı fazlası üniversite bölümünün açılması… Bunun sonucunda okumuş binlerce işsiz ortaya çıktı. Aynı zamanda sayı fazlalığından dolayı özellikle özel sektörde çok düşük ücretlere insanlar çalıştırılıyor.
Çok fazla üniversite açılmasından dolayı üniversite eğitimi yetersiz hâle geldi. Artık lise mezunu gibi her yer üniversite mezunu dolu ve birçoğu asgari ücretle çalışmakta.
Bir eğitimci olarak en tuhaf bulduğum şey ise “Okuyup da ne olacak?” sözünü okumuş anne babaların söylemesi…
“Hani hocam bir şey olacağından değil, biz vazifemizi yapalım…”
Ümitsiz birçok cümle, hem de çocuklarının yanında söyleniyor. Sonra da bu çocuktan bir şey yapması bekleniyor.
“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.”
Peki, ne olacak bu çocukların hâli? Gençliğin durumu ne olacak? Çözüm var mıdır?
“Okuyup da ne olacak?” sözünü duydukça hem kalbim sıkışıyor hem de beynim duruyor.
Okumak neydi?
Sadece para kazanmak mı?
Çok para kazanmak mı?
Bir meslek edinmek mi?
Evet, bakınca—ve özellikle bu zamana bakınca—okumanın ne anlamı var ki? Hem para hem zaman harcayıp niye asgari ücretle çalışsın ki? Bunları yapmadan da zaten asgari ücretle çalışılıyor. Okumak sadece diploma sahibi olmak değildir. Eğitim sisteminin amacı bu olmamalıydı.
Oysa okumak, insanın okuyarak ruhunu ve aklını geliştirmesi, farkındalığını artırmasıyla olur. Bunu yapan zaten hayatın her alanında başarılı olacaktır. Bunları yapmayan gençlik ise şöyle sonuçlarla yüzleşiyor:
-
KPSS’de atanamayınca intihar eden öğretmenler,
-
İş yerinde manipülasyona maruz kalıp intihar eden savcılar,
-
Yaptığı meslekten mutlu olmayıp hem kendine hem çevresine zarar veren insanlar…
“Okuyup da ne olacağız?”
Bilinçli bir insan olacağız.
Farkındalıklı olacağız.
Çok kitap okuyacağız, çok dinleyeceğiz, çok araştıracağız.
Kısacası çevremizde olup bitenin idrakine varacağız.
Koyun gibi güdülmeyeceğiz.
Ne iş yaparsak yapalım, böyle olacağız.
Sohbetlerimiz dedikodunun dışında binlerce meseleyle dolu olacak.
Sonra da;
Kendini sevmek, saymak ve hoşgörmek…
Vesselam.
