Haberin başlığı bile korkunç. Türk İslam tarihi için utanç verici. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Ayasofya-i Kebir Camii’ne Vinç Girdi. Görüntüler olmadan, açıklamalar olmada, sözüne itimat etmediğimiz kişilerden duysak hadi canım sende. Ayakkabılarla girilmekten imtina edilen Ayasofya’ya vinç mi girer? böyle kaza mı olur? der, bu kadar sığ şaka mı yapılır der gülüp geçeriz. Ama oldu ve olmaya da devam ediyor maalesef.
Bir de tepki çeken görüntüler sonrası yapılan açıklamada, çalışmanın deprem güçlendirme kapsamında yürütüldüğünü ve bilimsel heyetin onayıyla gerçekleştirildiğini ifade etmişler. Mâşallah. Barekallah. komisyon karar verdiyse kimsenin ne haddine Ayasofya’ya giren vinç için bir şeyler söylemek hele hele eleştirel dozda bir şeyler söylemek. Haddi zatında Hazreti Bilim Heyeti ve Aziz Koruma Kurulu kararları olduğuna göre dinen de mesele kontrol altında demektir. Sevap ve günah eşit derecede kişilerden kurumlara geçmiştir. Kurumlar cennete veya cehenneme gidemeyeceğine göre kişiler için durum nötür hale gelmiştir.
Arşiv Uzmanı ve Tarihçi olarak işin sırrını söyleyeyim!!!. (kimse görmeden, kimse duymadan!) Bakın miladi 532 yılında inşaatına başladıkları 5 yıl ter döktükleri yerden 43 metre yüksekliğe Mimar İsidoros ile Mimar Anthemios kubbe inşa ettiler, daha sonra depremlerde kısmi veya kubbe çöküntüleri yaşadığı dönemlerde yerine ikame eden mimarlar, fetihten sora kubbe kaymasın diye yapılan minare ilaveleri yada Mimar Sinan dahi Kamyon ve Vinç teknolojisi olmadığı zamanlarda oku-yapıştır-üfle, oku-yapıştır-üfle tekniğini ile bu binanın bu güne gelmesini sağladılar. Tekrar edelim işin sırrı oku-yapıştır-üfle üzerine çalışıyordu!!!.
Zaten bu yüzden geçenlerde de bu mantığı silmek için Edirne’de yine dünya mirası olan Selimiye Camisinin kubbesini de kazıyıp beyaz badana, sönmüş kireçle boyanmadı mı? Neydi o eski süslü püslü, acayip acayip tâ 16.yy’dan başlayıp 18 yy. kadar yapılmış tavan süslemeleri. Ne gerek vardı öyle tezyînâtlara. Efkar-ı umûmîyenin tazkiyi ile cami kubbesine kireç ameliyesini yapacak zevat-ı kiramın bir kısmını öğrenmiştik. Aşikare niyazlarımızı eksik etmeyelim de Ayasofya vincine karar veren firmayı biliyoruz da burada kamyonculuk oynamak isteyen azizleri ve hazretleri de öğrenebilelim. Ayasofya’ya vinç sokma tekniği tabi çok gelişmiş bir teknoloji. Geri kalmış Avrupa’da bazı tarihi binalara topuklu ayakkabı ile girilmesine bile izin verilmezken bu tekniği kullanmaya başlayabilirler…
Bu vesile ile bir hususu daha gündeme getirelim. Selimiye’nin kubbesini kazımak, Ayasofya’ya kamyon sokmak, İshak Paşa sarayına plastik pencere takmak, Bursa’da Pirinç Han’ın kapısına çelik kapı takmak ve burada sayamayacağımız sayıda efsanevi girişimler olmaya devam ederken. Diğer yandan buraları ne hikmetse üç beş yılda bir tekrar tekrar tamire, tadilata, restorasyona, re-konstrüksiyona alma -belediylerin kaldırım taşları gibi bir taraftan dizilirken diğer taraftan sökülüp tekrar takmaya- alışkanlığını ne ara elde ettik? Ne güzel tarihi binaları yakıp-yıkıp yerine güzelce beton binalar inşa ediyorduk… Mesela benim köyümde 1836 tarihli cami vardı. Bir gece iki dozer darbesi ile yıkılıverdi, şimdi yerinde belediyenin çay bahçesi var.

YORUMLAR